• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim

Metin Türleri

Metin Türleri

METİN TÜRLERİ
Edebi Türler
​Duygu, düşünceleri söz veya yazıyla etkili bir şekilde anlatma sanatına edebiyat denir. Bir duyguyu, düşünceyi, tasarıyı, olayı veya durumu anlamlı bir şekilde dile getiren yazı bütünlüğüne metin denir. Metinlerin biçimlerine, konularına göre ayrılan şekillere de tür denir.
​Türü ne olursa olsun her metnin bize aktarmak istediği bir ileti vardır. Yazılış amacına göre farklı türler karşımıza çıkar. Her Metin farklı bir içeriğe, farklı bir amaca, farklı bir tekniğe, farklı bir üsluba sahiptir.
​Edebi türler düzyazı ve şiir olarak ikiye ayrılır. Düzyazı türleri uyak, ahenk olmadan yazılan türlerdir. Duygu düşünceleri ahenkli, coşkulu bir şekilde anlatan yazıları ise şiir denir.
​​​​​BAĞLANMAYACAKSIN
Bağlanmayacaksın bir şeye
Öyle körü körüne
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte
Yaşarsın çünkü
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki
Çok sevmeyeceksin mesela
O daha az severse kırılırsın
Çok sevmezsen çok acımasızsın
Çok sahiplenmeyince
Çok ait de olmazsın hem
Çalıştığın binayı
Masanı, telefonunu, kartvizitini
Hatta elini ayağını bile
Çok sahiplenmeyeceksin

​​​​​​Can Yücel
​​​​​​(kısaltılmış)

* Platon, şiiri “büyülü söz” diye tanımlar.
​Bir şeye öyle körü körüne bağlanmayacaksın. “O olmazsa yaşayamam “demeyeceksin. Demeyeceksin işte, çünkü yaşarsın. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. Mesela çok sevmeyeceksin, o daha az severse üzülürsün.
Şiir-Düzyazı Farkı
1) Düzyazı dil kuralları dışında hiçbir kurala bağlı değildir. Şiir ise ritim, ahenk ve ölçü gerektirir.
2) Şiir az kelimeyle çok şey anlatır. Düzyazı daha uzun yazılabilir.
3) Şiir okunurken vurgu tonlama yapılır. Düzyazıda bu zorunluluk yoktur.
4) Şehir duyguya daha çok, düzyazı kalbimize daha çok yönelir.

​​​​​Metin Türleri

Düzyazı​​​​​​​​​​​Şiir
Olay Yazıları
Bildirme Yazıları
Düşünce ve Bilgi Yazıları

* Bir şiiri düz yazıya çevirelim:
​GİZLİ SEVDA
Hani bir sevgilin vardı
Yedi sekiz önce
Dün yolda rastladım
Sevindi beni görünce
Sokakta ayaküstü
Konuştuk oradan buradan
Evlenmiş çocukları olmuş
Seni sordu
Hiç değişmedi dedim
Bildiğin gibi
Anlıyordu
Mesutmuş, kocasını seviyormuş.
Kendilerininmiş evleri
Bir suçlu gibi ezik
Sana selam söyledi

Düzyazı (GİZLİ SEVDA)
​Hani, yedi sekiz yıl önce bir sevgilin vardı; dün yolda ona rastladım. Beni görünce sevindi. Sokakta ayaküstü, oradan buradan konuştuk. Evlenmiş çocukları olmuş; biri kız biri oğlanmış. Seni sordu. Hiç değişmediğini söyledim. Bildiğin gibi anlıyordu. Mesutmuş kocasını seviyormuş. Evleri kendilerininmiş. Bir suçlu gibi ezikti, sana selam söyledi.

Olay Yazıları
Masal
Fabl
Hikaye
Roman
Destan
Efsane
Tiyatro
Anı
Günlük

Düşünce ve Bilgi Yazıları
Deneme
Makale
Eleştiri
Fıkra
Söyleşi
Biyografi
Otobiyografi
Nutuk
Gezi yazıları

Bildirme Yazıları
Mektup
Dilekçe
Haber yazıları

Olay Yazıları
-Öyküleyici metinler de diyebiliriz.
-Amacı, kişiyi olay içinde yaşatmaktır.
-Öyküleyici ve betimleyici anlatım türlerine ağırlık verilir.

Düşünce ve bilgi yazıları
-Öğreten, bilgi veren, açıklama yapan metin türleridir.
-Bilimsel, sosyal, kültürel konular anlatılır.
-Açıklayıcı ve tartışmacı anlatım türlerine ağırlık verilir.

Bildirme yazıları
-Bir bilgi iletmek; bir istekte, şikayette bulunmak amacıyla yazılan yazılardır.

Masal
​Kulaktan kulağa anlatılarak kuşaktan kuşağa aktarılan çoğunlukla olağanüstü olay, kişi ve varlıkları anlatan yazı türüne masal denir.
​Masallar hayal ürünüdür. Masalda düşsel bir dünya içine gireriz.
​Masalda, eğiticilik esastır. Çocuk edebiyatı ürünü olan masallarda iyi kavramlar yükseltilir, kötüler cezalandırılır, eleştirilir. Çocuklar masal aracılığıyla iyiliğe özendirilir.
​Masallarda yer ve zaman belirsizdir. Olağanüstü yerler vardır: Kaf dağı, yerin yedi kat üstü…
​Masallarda ulusal konular, dini konular yer almaz. Evrensel konular yer alır. Masallarda anlatılan konuya inandırma gibi bir kaygı yoktur.
​Masallar, anonimdir. Masalların yazanı belli değildir. Halkın içinden doğan bu türün Hindistan'da doğduğu tahmin ediliyor. Sözlü ürün olarak oluşan masal sonradan yazıya geçirilmiştir.
​Masallar genellikle kalıplaşmış bir söz veya tekerleme ile başlar. Sonunda da dilek bölümü vardır.
Masalların kolay anlaşılır bir dili vardır.


Tekerleme
​Söz, kelime ve ses benzerliğinden faydalanılarak söylenen, kulağa hoş gelen, kısa, uyaklı sözlere tekerleme denir.
​Tekerlemeler; çocuklara hoş vakit geçirmek, konuşma kabiliyeti kazandırmak için kullanılır.​
Tekerleme örnekleri:
Kızın adı Hediye
Ekmek vermez kediye
Kedi gider kadıya
Kadının kapısı kitli
Hediyenin başı bitti

Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde
Develer tellal iken
Pireler berber iken
Ben anamın beşiğini
Tıngır mıngır sallarken

Bu köşe yaz köşesi
Bu köşe kış köşesi
Ortadaki su şişesi…

Kırk küp, kırkının da kulpu kırık küp…

Masalın Bölümleri
1) Döşeme
2) Serim
3) Düğüm
4) Çözüm
5) Dilek
​Döşeme, başlangıç bölümüdür. Bu bölümde okuyucunun ilgisi çekilir. Serim bölümünde kişiler tanıtılır; zaman, mekan sunulur. Masalı kuran olayın nasıl başladığı anlatılır. Düğüm bölümünde olaylar bir çıkmaza girer. İlgi ve merakın arttığı bölümdür. Çözüm ise olayın bittiği her şeyin yoluna girdiği bölümdür. Çözüm bölümünde olağanüstülük yoğunlaşır, merak giderilir.
Masallarda yer alan bazı karakterler ve temsil ettiği değerler:
Keloğlan: Şans ve zeka
Üvey anne: Zulüm
Üvey kız kardeş: Kıskançlık
En küçük kardeş: İyilik, başarı, zeka.
Yaşlı adam: İyilik, yardım.
Köse: Hainlik, kötülük.

Masal Örnekleri
La Fontaine Masalları - Fransız masalları
Uyuyan güzel - Alman
Kül kedisi - Fransız
Billur köşk masalları – Türk
Kırmızı başlıklı kız – Fransız
Çizmeli kedi – Fransız
Pamuk prenses ve yedi cüceler – Alman
Keloğlan – Türk
Ezop – Yunan
Kelile ve dimne – Hint
Binbir gece masalları – İran
Grim masalları – Alman
Andersen masalları – Danimarka
Alaaddin'in sihirli lambası – İran
Ali babalar ve kırk haramiler – İran

​​​​​HÜMA KUŞU
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, Keşmir denen bölgede fakir bir adam yaşarmış. Odun satarak geçinirmiş. Ama kazandığı para bir parça ekmek almaya ancak yetermiş.
Günlerden bir gün çalışmaktan yorgun düşen adam bir ağacın altında uyuyakalmış. O sırada ağaca konmuş olan Hüma kuşu yoksul adamı görünce ona acımış. Fakirlere yardım etmeyi seven kuş adamın torbasına altın bir yumurta koymuş.
Bir süre sonra uyanan adam çantasındaki yumurtayı görmüş. Daha önce hiç altın görmediği için onun ne kadar değerli olduğunu bilememiş. Bir dükkana girmiş. Az bir para karşılığında yumurtayı satmış. Dükkan sahibi “eğer bunun gibi birkaç tane daha getirirsen sana çok para veririm.” demiş. Bunun üzerine fakir adam, ertesi gün yine aynı ağacın altına gitmiş. Uyuyor gibi uzanmış. Çantasına yumurtayı koyanı beklemeye başlamış. Çok geçmeden Hüma kuşu ağaca konmuş. Bakmış ki aynı yoksul adam yorgun argın uyuyor. Yanına gitmiş. Çantasına bir altın yumurta daha bırakmış. Tam havalanıp uçacakken adam kuşu kanatlarından yakalamış. Neye uğradığını şaşıran Hüma kuşu “lütfen beni bırak” diye ağlamaya başlamış. Buna rağmen fakir adam, kuşu dükkan sahibine götürmekte kararlıymış. Hüma kuşu “Ben Kaf dağında yaşıyorum, istersen tüylerinden bir tane kopar. Ateşe doğru tutarsan, sen de benimle gelebilirsin. Ailem çok zengindir. Sana bir sürü mücevher verirler!” diye ağlamış. Kuşun gözyaşları hiçbir işe yaramamış. Adamın aklı fikri alacağı birkaç kuruş paradaymış. Tam bu sırada elindeki kuşun öldüğünü fark etmiş. “Hay Allah! şimdi ne yapacağım? Dükkan sahibi ölü bir kuş için bana para vermez ki.” diyerek üzülmüş. Sonra kuşun dediklerini hatırlamış.
Önce ateş yakmış. Kuşun kanadından kopardığı tüyü ateşe doğru tutmuş. Birdenbire kendisini yüzlerce kuşun arasında bulmuş. “Yaşasın! Şunlardan birkaç tane yakalasam çok zengin olurum.” diye sevinirken, Hüma kuşunun annesi ve babasıyla karşılaşmış. Yavrusunun cansız bedenini gören anne kuş ağlamaya başlamış. Yavrusunu hemen Kaf dağındaki doktor kuşa götürmüş. Doktor kuş gagasında taşıdığı kuru dalı Hüma kuşunun kanatlarına değdirmiş. İşte o sırada Hüma kuşu canlanmış. Havada pır pır uçmaya başlamış. Hüma kuşunun anne ve babası çok mutlu olmuş.
Hüma kuşu, kendisine zarar veren adamın omzuna konmuş. “Ben sana iyilik yaptım. Sen kıymetimi bilemedin. O sefil hayatını geri dön!” demiş. Fakir adam, kendisine yapılan iyiliğin kıymetini bilememenin cezasını böyle çekmiş. Hüma kuşunu bir daha asla görememiş. Hüma kuşu ise kalbinde iyilik olanlara her zaman yardım etmiş.

Fabl
​İnsan dışındaki canlı veya cansız varlıklara insan özelliği verilerek başlarından geçen olayların insanlara ibret verecek şekilde anlattığı yazılara fabl denir.
​Fabl güldürür, güldürürken düşündürür. Fablların toplumu eğitici, kötü davranışlardan caydırıcı özelliği vardır. Fabllar aracılığıyla paylaşımcılık, şükür, özveri, yardımseverlik, iyi niyet gibi davranışlar ön plana çıkarılır. Ahlak ve ibret dersi veren bu türde mesajlar açık ve nettir.
​Fabl türünde insan yoktur. Mesaj genellikle hayvanlar üzerinden verilir. İnsan dışındaki varlıklar kullanıldığı için kişileştirme ve konuşturma sanatı sık kullanılır.
​Fabllar düz yazı şeklinde de olabilir şiir şeklinde de yazılabilir.

​​​​​ÇİFTÇİ İLE KARTAL
Kartal'ın biri ağa tutulmuş. Oradan bir çiftçi geçiyormuş. Kuşun o güzelliğine, gözlerinin o bakışına dayanamamış, kurtarıp azat etmiş. Kartal da bilmiş kendine edilen iyiliği. Çiftçi gidip bir duvarın dibine oturmuş, kartal bakmış ki duvar çöküverecek, hemen adamın üzerine doğru inip başından külahını kapıvermiş. Çiftçi hemen kalkıp arkasından gitmiş. Kartal külahı bırakmış. Çiftçi külahını alıp gene geldiği yere dönmüş; bir de ne görsün? Duvar çöküvermemiş mi? Kalsaymış, ölecekmiş. “Tevekkeli değil! Gördüğü iyiliğe karşılık o kuşcağız, beni kurtarmak istemiş.” demiş. İyilik etmekten çekinmeyin, siz de karşılığını görürsünüz.
​​​​​​​​(Aisopos, Çev. Nurullah Ataç)

KESİK KUYRUKLU TİLKİ
Yaşlı bir tilki, ama dişlilerden,
Bir hayli tavuk, tavşan yemişlerden,
Tuzağa tutulmuş sonunda;
Ve nasılsa kurtulmuş.
Kurtulmuş ama kuyruğu da bırakmış
kapanda.
Utancından ölecek… Ne yapsın?
İstemiş bütün tilkiler de ona benzesin…
Bir kurultayda söz almış:
-Tilkiler, demiş, bir şey sorayım size:
Bu kuyruk da ne oluyor bizim millete?
Ne diye sürükleriz bu boş ağırlığı?
Toza, çamura bulansın diye mi?
Ne işimize yarıyor, rica ederim;
Ben bunu kesip atmalı derim.
-Çok doğru, demiş tilkinin biri;
Yalnız, lütfen çevrinizde arkanızı,
Bir görelim kuyruksuz halimizi.
Gülmekten kırılmış millet,
Sen artık gel de söz dinlet.
Kısa kuyruk önergesi güme gitmiş,
Uzun kuyruk modası devam etmiş.
(La Fontaine, Çev. Sabahattin EYÜBOĞLU)

​​BALIKÇIL
Bir gün uzun gagalı dik, boyunlu balıkçıl,
​Irmak kenarında, kum, kamış, çakıl
Ve otlarla oynayıp dolaşıyordu. Irmak,
​O kadar berrak
Ve durgundu ki dibi görünüyordu sudan.
Bin oyun oynuyordu içinde turna, sazan.
Balıkçıl istese
Gözünün kestiğini koyacaktı kafese.
​Fakat biraz beklemek
​Ve saatinde yemek
İstiyordu, iştahı çok gelsin diye.
Biraz sonra iştahı gelince ileriye
Atıldı ve baktı ki kaya balıkları,
Sürüyle çıkıyorlar inlerinden yukarı.
​Bunları beğenmedi,
“Balıkçıl, böyle basit bir yemek yemez.” dedi.
Kaya balığı geçti, geldi bir alabalık.
Balıkçıl ona karşı daha fazla kibarlık
Göstererek dedi ki: “Beni kim zannettiler?
Kim demiş, bir balıkçıl böyle kötü yemek yer?
Ağzımı bile açmam. Allah'a güç gelmesin.”
O da gitti. Beğenmedi hiçbir yemeği.
​Fakat açlık sardı bizim kibarı,
Gagasını açarak araştırdı kenarı
Ve afiyetle yedi bir sümüklü böceği.
​​​​Jean de la Fontaine

Fabl ve Masal Farkı
1) Masallar tekerlemeyle başlar, fabllar başlamaz.
2) Masallar iyi dilek temennisiyle veya kalıplaşmış sözle biterken, fabllar öğütle biter. Yani masallarda öğüt söz konusu değildir, mutlu son vardır. Fabllarda ders vardır, öğreticilik söz konusudur.
3) Masallar hep mutlu sonla biter, fabllar mutlu son ile bitmeyebilir.
4) Masallarda insan, hayvan veya cansız varlıklar kahraman olabilirken; fabllar da insan kahraman olamaz.
5) Masallar düz yazı şeklinde yazılırken, fabllar hem düz yazı hem şiir olabilir.

Fabl Olmayan Fabl Etkisi Taşıyan Eserler
​Fabl olmasa da kahramanlarının hayvan olması, eğitici yönlerinin bulunması nedeniyle fabl etkisi taşıyan bazı eserler vardır.
Richard Bach, Mart’ı Jonathan. Livingston
George Orwell, Hayvan Çiftliği
Antonie de Saint Exupery, Küçük Prens
Jack London, Beyaz Diş

Hikaye (Öykü)
​Olmuş veya olabilecek olayları belli bir plan çerçevesinde yer ve zamana bağlı olarak anlatan yazı türüne hikaye denir.
​Okuyucuya haz verecek şekilde anlatılan bu tür yaşanmış veya yaşanabilecek olayları anlatır.
​Hikayede olaylar yüzeyseldir. Kişilerin hayatlarının belli bir anı anlatılır.
​Hikayelerde düşündürmekten çok duygulandırmak esas alınır.
​Hikayelerde olay veya durum vardır; olay veya durum şahıslara bağlanır. Olay anlatılıyorsa olay hikayesi, durum anlatılıyorsa durum hikayesidir. Olay hikayelerinde olay, durum hikayelerinde durum, davranış ağır basar.
​Durum hikayesinin edebiyatımızdaki öncüsü Sait Faik Abasıyanık, olay hikayesinin öncüsü Ömer Seyfettin’dir.

Hikayenin Unsurları
1) Kişi
2) Yer
3) Zaman
4) Olay

Kişi: Olayların oluşumunda etkili kişi veya kişiler; yani kahraman.
​Hikaye, insanların çeşitli duygu ve düşüncelerini anlatır. Hikayede kişiler gerçek olmasa kişilerin hayallerini, duygularını, sevinçlerini anlayamayız. Kişiler ne kadar gerçeğe uygunsa hikaye o kadar başarılı olur.
​Baş kahraman ve yardımcı kahramanlar vardır. Baş kahraman metinde en çok göz önünde olan kişidir; yardımcı kahraman olaylara etkisi daha az olan, baş kahramanı etkileyen kişidir, kişilerdir.
Yer: Çerçeve. Olay nerede geçiyor, nerede bitiyor, nasıl başlıyor; kısaca çevre tanıtılır.
Zaman: Olayın geçtiği zaman dilimi, dar bir zaman dilimidir. Olay ne zaman olmuş, ne kadar sürmüş; hikayenin zamanını belirler.
Olay: Anlatılan olay, durum, söylenen söz, yaşantı olayı yansıtır.
​Hikayede unsurlar iç içedir. Hikayeler kısa soluklu eserlerdir.

Hikayede Anlatım
​Hikayede olay birinci veya üçüncü kişi ağzından anlatılır. Anlatıcı olayın içindeyse birincil ağızdan anlatım; olayın içinde değil duyduğunu, gördüğünü anlatıyorsa üçüncül ağızdan anlatımdır.
​Çadıra girdim, gelenleri saygıyla selamladım. onlar da bana selam verdi. (Birincil kişili anlatım)
​Çadıra girdi, gelenleri saygıyla selamladı, çadırdakilerde ona selam verdi. (Üçüncü kişili anlatım)

Hikaye yazarken;
1) Konu ve ana fikir belirlenir.
2) Kahramanlar belirlenir.
3) Olay örgüsü oluşturulur.
4) Olayın geçtiği yer ve zaman tasarlanır.
5) Serim, düğüm, çözüm planlanır.
6) Anlatım yapılır.

Roman
​Toplumların, fertlerin başından geçen veya geçmesi mümkün olayları ayrıntılarıyla anlatan yazılara roman denir.​
​Yaşanmış veya yaşanabilecek olayları anlatan romanlar, geniş bir zaman dilimini kapsar. Romanda zamanla ilgili geri dönüşler yaşanabilir.
Romanın Unsurları
Karakter: Romanda karakter duygu, düşünüş ve davranışlarıyla ele alınan kişidir. Kişiler hakkında geniş tahliller, uzun betimlemeler yapılmaktadır.
Yer: Çevre unsuru ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Mekan.
Zaman: Romanlarda olaylar genellikle geniş bir zaman dilimine yayılır.
Olay: Romanda iç içe geçmiş birçok olay yaşanır. Olaylar geniş ve ayrıntılıdır.

Roman ve hikaye farkı:
1-Hikâyeler kısa olduğu için anlatım daha yalındır. romanın anlatımı daha ağır ve sanatıdır.
2-Hikaye, romandan kısadır.
​Hikâyede temel öge olaydır. Romanda ise temel öge karakterdir. Hikâyeler olay üzerine, romanlar kişi üzerine kurulur.
3-Hikâyede tek olay olmasına rağmen romanlarda birbirine bağlı olaylar zinciri vardır.
4-Hikâyede kahramanlar tanıtılırken ayrıntıya girilmez. Romanda kahramanları birçok yönüyle tanımak mümkündür.
5-Öyküde çevre sınırlıdır. Romanlarda çevre geniştir veya genişçe anlatılır.

Roman örnekleri:
Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu
Mehmet Rauf, Eylül
Victor Hugo, Sefiller
Dostoyevski, Suç ve Ceza

Destan
​Bir ulusun kahramanlıklarını, savaşlarını, büyük toplumsal olayları anlatan ve genellikle şiir şeklinde yazılan eserlere destan denir.
​Milletleri derinden etkileyen, tarihi ve sosyal olaylardan doğan bu eserler yazı türleri içinde en uzun olanıdır. Milletleri derinden etkileyen bu olaylar; savaş, göç, doğal afet istila… olabilir. Bu nedenle konuları yiğitlik, aşk, ölüm veya vatan sevgisi gibi konulardır.
​Tarihi olayları anlattığı için tarihi kaynak sayılır.
​Efsaneden sonra bilinen en eski türdür.
​Destanlarda olağan ve olağanüstü olaylar iç içedir.
​Kahramanları seçkin kişilerdir. Kahramanlar bazen yarı tanrısal özellik taşıyabilir.
​Destanlarda yer ve zaman net değildir ama tahmin edilebilir.
​Coşkulu bir söyleyiş özelliği gösteren bu tür anonim yani halkın ortak ürünüdürler.

Örnek Türk Destanları:
Alper Tunga Destanı
Oğuz Kağan Destanı
Manas Destanı

Başka Milletlerin Destanları:
Şehname – İran
İgor – Rus
Nibelungen – Alman

Efsane
​Halkın duygu, düşünce ve hayal dünyasında doğarak ağızdan ağıza dolaşan, gelenek ve göreneklerin oluşumunu etkileyen hikayelere efsane denir.
​Efsaneler hayali öyküdür ama gerçekten olmuş gibi aktarılır. İnsanlar efsanede inanmak istediği konuları ele alır.
​Efsaneler olağanüstü nitelik taşır. Eski dönemlerde tabiat olaylarının nedenlerini bilmeyen insanlar bu olayları kendilerine göre açıklamışlar, yorumlamışlar ve efsane türünü kullanarak buna açıklık getirmişler. Kendilerine göre anlatırken olağanüstü lükle desteklemişler.
​Efsane de kahramanlar gerçekte var olan kişilerdir. Tanrı, ruh, kral… Bu kahramanlara olağanüstü nitelikler yüklenebilmektedir.
​Bilinen en eski tür olan efsane; insan ile insanı, insan ile coğrafyayı, insan ile manevi duyguları birbirine bağlayan unsurlardır.
​Her milletin efsanesi vardır.
Efsane - Masal Farkı
1) Efsane bir yöreye aitken masalda böyle bir durum yoktur.
2) Efsaneler bir tarihe dayanırken, masallar bir tarihe dayanmaz.
3) Efsanelerin dini yönü vardır, masalların yoktur.
4) Masallarda hayali kahraman vardır, efsanelerde yoktur.
5) Efsaneler gerçekten olmuş gibi kabul edilir, inandırıcılığı fazladır. Masallar tam bir hayal ürünüdür.
6) Masallar tekerleme ile başlar. Efsaneler tekerleme ile başlamaz.
7) Masallar, eğitici ve eğlendiricidir. Efsanenin amacı bazı olaylara açıklık getirmektir.
8) Masallar olağanüstü olayları anlatırken, efsaneler toplumsal olaylara insanların verdiği olağanüstü savaşı anlatır.
9) Masallar her zaman mutlu sonla biterken, efsaneler mutlu sonla bitmez.
Benzerlikleri:
İkisi de halkın ortak malıdır.

Efsane -Destan Farkı:
1) Destanlar tarihseldir, tarihi olaylarla beraber gelişebilir, efsaneler tarihsel değildir.
2) Destanlarda kahramanlık unsurları ağır basar. Efsanelerde bu durum yoktur.
3) Destanlar uzun bir oluşum süreci gösterir. Efsaneler böyle değildir.
4) Efsaneler destanlara göre daha kısadır.
5) Destanlarda dinsel ögeler fazla değildir, efsanelerde vardır.
6) Destanlar, şiir veya düzyazı biçiminde yazılabilir iken efsaneler sadece düzyazı şeklinde yazılır.
7) Efsaneler milli değildir; yöresel, bölgesel yazıdır. Destanlar ise milletin geneline hitap eder.
8) Efsanelerin benzerlerini başka milletlerde bulabiliriz fakat destanlar milli olduğu için benzerleri yoktur.

​​​​​KIZKALESİ EFSANESİ
​Vaktiyle bugünkü Mersin ilimizin bulunduğu bölgede hakim olan bir bey varmış. Bu Bey’in bir kızı olur. Baba da devrin adetine uyarak kızını bir kahine götürür ve onun geleceği hakkında bilgi edinmek ister. Kahin, kızın on dokuz yaşına gelince bir yılan tarafından sokulmak suretiyle öleceğini söyler. Buna çok üzülen baba derin derin düşünmeye başlar. Ne yapsa da kızını bu kötü gelecekten kurtarsa…
​Bey’in aklına güzel bir fikir gelir. Denizin ortasına bir kale yaptıracaktır. Kızını da oraya yerleştirecektir. Yılan sudan geçmeyeceğine göre kızı da kurtulacaktır. Hemen bu fikrin gerçekleşmesi için planlar hazırlar ve bugünkü Kızkalesi'nin bulunduğu yerde binanın yapılmasına başlanır. Aradan günler, aylar, yıllar geçer; sonunda Bey’in istediği kale ortaya çıkar. Artık kızını daima orada oturtmakta, karşı tarafa hiç geçirmemektedir.
​Bey'in kızı on dokuz yaşını tamamlar. Onun şerefine kalede eğlenceler düzenlenir. Bu eğlencelere davet edilen bir köylü kadın da hediye olmak üzere bağındaki üzümlerden bir sepet dolusu getirir. Fakat kader bu ya kadın, üzümleri doldururken kadının dalgınlığından istifade ederek sepetin içine gizlenen yılanı görmez. Üzümü çok seven kızı da bu sepeti doğruca odasına çıkarttırır. Herkes gittikten sonra yemeği düşünmektedir. Misafirler gittikten sonra odasına çıkan genç kız, çok sevdiği üzümlerden yemeye başlar. Fakat tam bu sırada sepetin içinden çıkan yılan, kızcağızı sokar ve kızın ölümüne sebep olur.


​Hayat ön provası yapılmamış bir tiyatro gösterisidir. Bu alkışı olmayan tiyatronun perdesi kapanmadan gülün, şarkı söyleyin, dans edin, aşık olun… Hayatınızın her anını değerlendirin.​​​​​​​​​Charlie Chaplin
​Tiyatro yalnızca bir eğlence yeri, gülmek gereksinimlerinin giderildiği yer değil, bir gereksinimdir. Çağı, çağın değer yargılarını, insan tiplerini öğrenme yeridir.
​Hayat; uzak çekimde komedi, yakın planda trajedidir.

Tiyatro
​Duygu, düşünce ve hayallerin sahnede canlandırıldığı sanata tiyatro denir. Ayrıca yazılan eserlerin sahnede oynanmasına ve bu tür eserlerin oynandığı binaya da tiyatro denir.
​Konuşma ve eyleme dayanan bu tür görme ve işitme duyularına hitap eder. Birden fazla duyuya hitap ettiği için en somut tür olarak kabul edilir.
​İnsanı, insana, insanla anlatma sanatı olan bu türde eğlence ve öğreticilik iç içedir. İnsana ders verirken, onu düşündürtürken aynı zamanda güzel zaman geçirtir.
​Tiyatroyu diğer türlerden ayıran en önemli özellik seyircidir. Seyirci olmadan tiyatro olmaz.​​
​Tiyatroda söz ve eylem birleşir. Yani tiyatro oyuncusu hem konuşur hem karakteri canlandırır.
​Tiyatro eserlerine drama da denir.



Tiyatro Türleri:
1-Trajedi
2-Drama
3-Komedi

Trajedi:
Kelime anlamı “çok acıklı” demektir.
Seyirciye hayatın acıklı yönlerini göstermek; ahlakı, erdemi anlatmak için yazılmış eserlerdir.
Trajedi de kaba sözlere yer yoktur.
Kahramanları seçkin tabakadan seçilir.
Trajedi konusunu tarih ve mitolojiden alır


Komedi:
Kelime anlamı “komik, gülünç” demektir.
İnsanların olayların gülünç yönlerini ortaya koymak izleyenleri güldürmek, güldürürken düşündürmek amacıyla yazılan eserlerdir.
Halk diliyle yazılır.
Konusunu hayattan ve günlük olaylardan alır.
Kahramanları halktan seçilir.

Dram:
Kelime anlamı “acıklı oyun” demektir.
Komedi ve trajedi arası bir türdür.
Hayatın acıklı ve gülünç yönlerini ele alan bu tür konusunu günlük hayattan veya tarihten seçebilir.
Kahramanları her sınıftan seçilir.

Trajedi Örneği:
Sefiz:
Muzaffer bir kralı, Madam hor görmek neden?
Sizi cedlerinizin sırasına yükselten,
Galiplerinizi hep çiğneyen uğurunuzda,
Yâd etmeden babası
Asil olduğunu da,
Kendi zaferlerini boş sayan, inkar eden…

Andromak:
O hatırlamasa da, unutmalı mıyım ben?
Nasıl olur, Cenaze merasiminden mahrum.
Saygısız sürüklenen Hektor’u unuturum?
O kana boyadığı saneme sarılarak,
Ayaklarıma düşen babasını unutmak?
Düşün, Şefiz düşün bir millet için ebedi
Karanlık teşkil eden merhametsiz geceyi.
Tasavvur et, yanarken bizim saraylarımız,
Onların ışığında gözleri yıldız yıldız,
Ölen kardeşlerimi çiğneyerek yürüyen
Kan için de savaşı coşturan Pirus’ü sen.

Komedi Örneği:
1. Sahne
Harpagon: Evet, misafirler gelmeye başladığı zaman; elbiselerinizi kollayın ha, berbat etmeyin.
Brindavin: Efendim, ceketimin ön tarafında koskoca bir lamba yağı lekesi vardır, bilirsiniz.
Harpagon: Yeter. Dikkatli davranır, arkanın duvardan yana yüzünü de hep böyle sofradaki yere çevirirsin. Sen de hizmet ederken şapkanı hep şöyle tutarsın. (Harpagon, Brindavin’e yağ lekesini nasıl saklayacağını göstermek için şapkasının ceketin önünde tutar.) Sana gelince kızım sofradan kaldırılacak, artıkları göz kulak olur, hiçbir şeyin çarçur olmamasına dikkat edersin. Böyle işler kızlara pek yaraşır. Ondan önce de nişanlısını iyi karşılamaya bak. Seni ziyarete gelecek beraberce panayıra gideceksiniz. İşitiyor musun?
Eliz: Evet, baba.

​Tiyatro dinsel törenlerden doğmuştur, sonra dinden bağımsız ulaşıp somut ulaşmıştır. Eski Yunan’daki Bağ Bozumu Tanrısı adında düzenlenen törenler tiyatro sanatının başlangıcıdır. Bu törenlerde keçi postuna bürünen insanlar koro halinde şarkı söyleyip dans ederlerdi. Tespis isimli bir şair 6. yüzyılda koronun karşısına bir kişi koyarak karşılıklı konuşmayı başlattı.
​Tiyatronun Türk toplumunda ise “sığır, şölen, yuğ” gibi törenlerle başladığı kabul edilmektedir.

Tiyatro Terimleri
Dramatize etmek: Bir duyguyu düşünceyi veya olayı canlandırarak anlatmaktır.
Aktör: Erkek oyuncu.
Aktris: Kadın oyuncu.
Dekor: Oyuncuların oyunu sergilediği çevre.
Suflör: Oyunculara sözlerini fısıltıyla hatırlatan kişi.
Kulis: Sahne arkası.
Skeç: Kısa yazılmış oyun.
Dublör: Tiyatro veya sinemada yedek oyuncu.
Jest: Sanatçının bütün hareketlerine verilen ad, anlamlı hareketler.
Mimik: Kaş, göz hareketleriyle bir duygunun anlatılması.
Perde: Bir sahne eserinin büyük bölümlerinden her biri.
Replik: Oyuncuların birbirine söylediği sözler.
Opera: Orkestra eşliğinde söylenen, bestelenmiş oyun.
Operet: Yergi içerikli konuşmalı, şarkılı, hafif eğlenceli oyun.
Vodvil: Yalnızca güldürme amacı güden; karmaşık olaylar ve yanlış anlaşılmalar üzerine kurulan, beklenmedik bir şekilde biten komedi türüdür.
Pandomim: Sessiz hareketler, jestler ve yüz ifadeleri ile duygu ve düşünceleri anlatmaya yarayan tiyatro türü.

Anı (Hatıra)
​Yaşanılan, tanık olunan olayların anlatıldığı yazılara anı denir.
​İnsanların başından geçen belirli olayların kişilerde farklılık gösterip kişiler de etki bırakmasından dolayı anılar yazılır.
​Yaşanmakta olan değil, yaşanmış olan anlatılır.
​Anılar belirli bir dönemin içinde yazıldığı için geçmişe ışık tutar. Tarihsel olayların öğrenilmesine katkıda bulunur.
​Anı yazarken içten, doğal olmak gerekir.


Anı Örneği:
​Aralık ayındaydık. Konu İstiklal Savaşı'na geldi. Atatürk, binbaşılar dahil her komutanın hangi birliği komuta ettiğini, nerede bulunduğunu bir gün önce olmuş gibi hatırlıyordu. Anlatımın da abartma yoktu ama bu anlatış öylesine canlıydı ki hepimiz heyecandan heyecana sürükleniyorduk. Sözünü şöyle bağladı:
-İşte büyük zafer böyle ortak bir eserdir. Şerefler de ortaktır.
Bu alçak gönüllülük şaheseriyle konunun kapanacağını tahmin ediyorduk ki Atatürk, bir an durdu ve şöyle dedi:
-Ama yenilseydik sorumluluk ortak olmayacak, yalnız bana ait olacaktı.



Anı Örneği:
O zaman bizim oralarda kış çok sert geçerdi. Kar aylarca yerinden kalkmaz, saçaklarda baston gibi buzlar eksik olmazdı.
Artık yeni alınan lastik lapçınlarım var ya? Ayak değmemiş karlı yerlere atlıyorum. Karın içinde suda çırpınan ördekler gibi coşkuyla debeleniyorum. Arkadan az ötede oluşmuş çamurun gözüne giriyorum. Yerler, vıcık vıcık ama ayaklarım kupkuru.
Kasabada adettir. Bayram günleri çocuklar, uzak yakın komşu ayrımı yapmadan her kapıyı çalarlar. Evin büyükleri onlara iğde, kuru üzüm, kavrulmuş nohut, patlamış mısır, mendil verirler.
Ben de el öpmeci çocuklara katıldım. Hep birlikte ev ev gezdik. Evlere girerken lastiklerimizi dışarıda çıkarıyorduk. Bu sırada aklım, hep dışarıda kalıyordu. Bu yüzden, çokluk kapı ağzında dikiliyordum. El öpüp bayramlıklarımızı aldıktan sonra hemen kendimi dışarı atıyor, lastiklerin mi ayağıma geçiriyordum.
Gün batımına doğru yorgun argın evlerimize dağıldık. Kapı önündeki lastiklerimi giymek istedim. Birden başımdan aşağıya kaynar terler boşandı, lastiğimin biri yoktu.
Fener yakıldı. Gün boyu gezip oynadığım yerler arandı. Girip çıktığım evlere lastiğim soruldu. Yok yok yok!
O bir günlük sevinç, böylece kursağımda kaldı. Yeniden bir çift lastik almamız olanaksızdı. Tek lastikle de sokağa çıkamazdım. İster istemez kışı, eski ayakkabılarımla geçirdim.

Günlük (Günce)
​Bir kimsenin günlük yaşadıklarını, günlük olaylarla ilgili yorumlarını, o günkü yaşadıklarını, anlayışlarını, düşüncelerini tarih atarak düzenli bir şekilde yazdığı kısa yazılara günlük denir.
​Her gün yazıldığı için kısa yazılır.
​Günlük, yazan kişinin ruhsal yapısını, günlük yaşantısını yansıtır.
Anlatımda iç konuşma yöntemi kullanılır.
İçten ve sevecen bir yazı türüdür.
Günlük türünde yazılmış romanlar da vardır.
Örnek
Refik Halit Koray, Bir Avuç Saçma.
Refik Halit Koray, Bir İçim Su.
Refik Halit Koray, Üç Nesil Üç Hayat.
Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu.

Anı – Günlük Farkı
1) Günlükte olaylar günü gününe yazılırken, anıda geçmişteki olaylar anlatılır. Anının yazılması için üzerinden belli bir süre geçmesi gerekir.
2) Günlük yaşanırken, anı yaşandıktan sonra yazılır.
3) Günlük tek bir günü kaplar, anı da zaman dilimi değişebilir.
4) Günlükte tarih atılır, anıda bu zorunluluk yoktur.

İstanbul, 19 Ekim 1973
Kadıköy'de, Ankara'ya dönmek üzere otobüs bekliyorum. Daha doğrusu otobüse yetiştirecek minibüsü… Bir sürü insan geliyor gidiyor. Topunun da kendi dünyası var. Ama hepsi de benim figüranlarım. Hop, bir kadın daha: Oksijenle sarartılmış saçlar… Siyah entari, siyah çanta, delikli siyah ayakkabılar… Sol kolda pembe bir hırka… Bütün bu görünüm benim için yeşil ile mavi arasında bir leke.

Gezi Yazısı
​Gezilip görülen yerlerin, o yerlerle ilgili izlenimlerin anlatıldığı yazılara gezi yazısı denir.
​Eski edebiyatımızda gezi yazısına seyahatname deniyordu.
​Gezi yazılarında amaç gezilen, görülen yerleri okuyucuya tanıtmaktır. Bu nedenle bu türde aydınlatıcı öğretici bilgiler yer alır. Gerçek bilgilerin yer alması çok önemlidir.
​Gezi yazılarında okuyucunun ilgisini uyanık tutmak, okuyucuda gezme isteği uyandırmak gerekir.
​Gezi yazıları kuvvetli bir gözlem gücüne dayanır, bu nedenle betimleyici anlatım çok görülür.
​​​​​SAKLIKENT KANYONU
Saklıkent, tam bir doğa harikası. Yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerin uğrak yerlerinden bir tanesi. Akdağ'ın eteklerinde kayalar arasında yer alan Saklıkent’in suyu, yaz aylarının sıcak dönemlerinde bile ayaklarınızı donduracak soğuklukta. Biz de araçtan iner inmez suya kim girer, kim girmez bahislerini açmıştık zaten.
Saklıkent kanyonu yüzyıllar boyu akan kar sularının açtığı ve yaklaşık 100 metre yüksekliğinde, 18 km uzunluğunda bir kanyondur. Adrenalin sevenler bu kanyonda zorlu bir tırmanış ve yürüyüş ile ilerleyebilirler. Ama strese girmeden kanyonun tadını çıkarmak istiyorsanız hemen girişte yaklaşık 150 metre uzunluğunda ve kayalara monte edilmiş köprülerden yürüyerek köprünün sonunda buz gibi sular ile kucak ulaşabilirsiniz.
Biz girdiğimizde havanın da biraz kapalı olmasından dolayı kanyon oldukça serindi; dolayısıyla suya kim girer, kim girmez iddiaları oldukça kızışmıştı. Ben, Alper ve Sinan; Aylin ve Sevim ile iddiaya girdik. Biz erkekler suya girilebileceği savunurken, Aylin ve Sevim aksini iddia ettiler. Buraları iyi bilen rehberimiz Fatih Bey'in de bize yaptığı hatırlatmaları kanyonun büyülü atmosferi sayesinde unutarak terliklerimizle suya attık kendimizi. İtiraf etmeliyim ki biraz üşüdüm ama her şey çok güzeldi. Tek sıkıntımız Alper'in terliğinin akıntıya kapılıp gitmesiydi.
Böylelikle Aylin ve Sevim iddiayı kaybettikleri için çayları ısmarlamayı düşünmeye başlarken biz de akıntıya kendini kaptırmış giden Alper'in terliğin arkasından koşmak zorunda kaldık. O andan itibaren artık Alper bir çolaktı.
Saklıkent’ten ayrılmak çok zor oldu bizim için ama rotamız başka bir cennet, “Kelebekler Vadisi” idi artık.
​​​​​​BAKÜ
Taşkent'te bir öğle sonu genç kızların kucak kucak sunduğu çiçekler arasında ve çiçek demetleri gibi renk renk milli Özbek kıyafetleri içinde uçağa bindik. Hava açık, yolculuk son derece rahat. Üzerinde uçtuğumuz arazi alabildiğine değişik manzaralı. Yer yer sulama kanalları, yeşil yeşil tarlalar, sarılı yeşilli bahçeler görülüyor. Saatlerce uçuyoruz ve nihayet Bakü üzerindeyiz…
Havaalanına iniyoruz. Alan adeta mahşer yeri. Görülmemiş bir kalabalık var. Güzel gözlü Azeri kızları bütün misafirleri çiçek sağanağına tutuyorlar. Meydan binasının teras ve merdivenlerini dolduran halk aralıksız alkışlıyor ve tezahürat yapıyor. “Merhaba hoş gelmişsiniz Bakan! siz bizim özümüzsünüz.” diyorlar.
​​​​​​​​​​Mehmet TURGUT
Gezi Yazısı – Anı Farkı
1) Anılarda yazar kendini ön plana çıkarır. Gezi yazılarında yazar ikinci plandadır.
2) Gezi yazılarında çevreye ait bilgiler ayrıntılıyken, anılarda çevre ayrıntılı olmasa da olur.
3) Gezi yazılarının şimdiki zaman bağlantısı varken anılar geçmişe dönüktür.

Biyografi (Yaşam Öyküsü)
​Hayat hikayesi de diyebileceğimiz bu tür tanınmış ün yapmış kişileri tanıtmak amacıyla yazılan yazılardır. Önemli kişilerin hayatı başkası tarafından anlatılır. Kişinin ayrıntılı tanıtımı yapılır.
​Biyografiler belgesel gibidir çünkü kişinin yaşadığı dönemle ilgili ayrıntı verilir.
​Biyografinin tarafsız ve gerçekçi olması gerekir.

Örnek
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam
Mehmet Kaplan, Namık Kemal

Otobiyografi ( Öz Yaşam Öyküsü)
​Bireyin kendi yaşantısını anlattığı yazılara otobiyografi denir. Birey geçmiş ve şimdiki yaşantısı ile geleceğe ilişkin planlarını anlatır.
​Otobiyografide kişisel yorum ve değerlendirme vardır.
​Otobiyografide kaynak kişinin kendisi ve ailesi, yakınlarıdır.
​Otobiyografi birinci kişi ağzı ile anlatılır.
​Otobiyografi yazmak zordur çünkü kişi ne kadar nesnel olmaya çalışırsa çalışsın, kendisini anlatırken duygularıyla mücadele etmek zorunda kalır.

Otobiyografi – Biyografi Farkı
1) Otobiyografide doğrudan anlatım vardır, biyografide dolaylı anlatım vardır.
2) Otobiyografi özneldir, biyografi nesneldir.
3) Otobiyografi kişinin iç dünyasına yöneliktir, biyografi dış dünyasına yöneliktir.
4) Otobiyografide bellek önemlidir, biyografide belgeler önemlidir.
* Kişi kendi hayatını kendisi anlatıyorsa bu türe otobiyografik roman denir.
​Hayatım, Hasan Ali Yücel

Atatürk’ün Otobiyografisinden Kısa Bir Bölüm
Çocukluğuma dair ilk hatırladığım şey mektebe gitme konusudur. Bundan dolayı bazen annem ve babam arasında tartışma yaşanırdı. Annem, ilahilerle mektebe başlamamı ve mahalle mektebine gitmemi istiyordu. Babam ise o dönemlerde yeni açılan Şemsi Efendi Mektebine devam etmemi ve yeni yöntem üzerine okumamı istiyordu. Babam nihayet okul meselesini becerikli bir şekilde çözdü. Evvela törenle mahalle mektebine başladım. Bu şekilde annemin gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün sonra da mahalle mektebinden çıktım. Şemsi Efendi Okuluna kaydoldum. Az zaman sonra da babam vefat etti.

Otobiyografi Yazılırken Dikkat Edilecek Hususlar Şunlardır:
1) Kendinizi tanıtırsınız.
2) Ailenizden bahsedersiniz.
3) Arkadaşlarınızdan bahsedersiniz.
4) Bulunduğunuz konum (öğrencilik, meslek)
5) Geçmişinizden bahsedersiniz.
6) Hayatınızda etkisinde kaldığınız olaylardan bahsedersiniz.
7) İlgilendiğiniz konulardan bahsedersiniz.
8) Gelecek planlarınızı anlatırsınız.
9) Sevdiğiniz, sevmediğiniz şeyleri anlatırsınız.
10 Kişi kendini anlatırken nesnel olamayabilir ama ne kadar öznel bir anlayış olsa da gerçekler göz ardı edilmemelidir.

Biyografi Örneği:
Aşık Veysel, 25 Ekim 1894’e Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde doğdu. 21 Mart 1973 tarihinde Sivrialanda öldü. Türk halk şiirinin son temsilcilerinden biridir.
Aşık Veysel Şatıroğlu, küçük yaşta (yedi yaşında) çiçek hastalığına yakalanarak bir gözünü yitirdi. Çok küçük yaşlarda saz çalmayı öğrendi. Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Emrah, Karacaoğlan Dadaloğlu gibi halk ozanlarından ve çevresindeki aşıklardan etkilenerek türkü ve halk şiiri yorumunda yetkinleşti.
Bir süre sazıyla türkü söyleyerek yaşamını sürdürdü. Cumhuriyetin 10. Yılı dolayısıyla söylediği “Cumhuriyet Destanı” ile ünlendi. İstanbul Radyosunun ilk yayınlarında türküler söyleyerek yaygın bir üne sahip oldu.

Deneme
Deneme, ben ülkesidir.
​​Nurullah ATAÇ
​Bir yazarın herhangi bir konu üzerinde özel görüş ve düşüncelerini keskin kurallara bağlı kalmadan, iddiasız anlattığı yazılardır.
​Denemede konu sınırlaması yoktur. Yazar istediği konuda yazar. En çok tercih edilen konular insanlığı ilgilendiren evrensel konulardır.
​Denemede yazarın anlattıklarını kanıtlama kaygısı yoktur. Okuyucuyu inandırmaya çalışmaz.
​Yazar denemede kendisiyle konuşuyor gibi anlatır. Yani kendi içiyle yaptığı konuşmayı yazıya geçirir.
​Denemede konu kesin sonuca bağlanma zorunluluğu yoktur. Kişisellik, kendine özgülük vardır. Bu nedenle belki, bence, bana göre, acaba kavramları çoktur.


Örnek
Severim gerçekçi edebiyatı. Bu yaşa değin en çok onun ürünlerini, o yolda yazılmış hikâyeleri, romanları, hep o çığırı öven denemeleri, eleştirmeleri okudum. Bir hikayede, bir romanda anlatılanların gerçekte olanlara benzememesi, çok kimseler gibi benim için de büyük bir suçtur. Peri masallarından, dev masallarından, çocukluğumda bile pek hoşlanmadım. Olmayacak şeyler, benzeri görülmeyecek insanlar anlatan hikayeler arasında beğendiklerim yoktur demeyeceğim ama onlarda da gerçeği aradım: “Bütün bunlar gene bir doğruyu söylüyor, ancak yazar gerçeği bir düşle örtmüş, kaldırın o örtüyü, arasından bakın, gerçeğin ta kendisini, çırılçıplak doğruyu bulursunuz.” diye düşünüyorum.
Örnek
“Bir sokağa bir ozanın adını takmakla o ozana saygı gösterdiklerini, onun ün kazanmasına yardım ettiklerini sanıyorlar. Bence saygısızlıktır: Ozan da bilgin de yapıtlarında yaşar bir sokağın başına asılacak teneke parçasında değil. Nice ozanlar, bilginler vardır; unutulmuşlardır, adlarını ancak sokak başlarında görürsünüz.​Tanımadıklarını, büsbütün unutulduklarını düşünürsünüz de gülersiniz onlara. Bir gün de gelir değiştirirler sokağın adını, başka bir bilgin kişinin başka bir ozanın adını korlar. Eski bilgine, eski ozana bu büsbütün saygısızlık değil midir? Bir aşağılama olmaz mı onu? Atmayacaksınız, onun adını da ne yapacaksınız? Görüyorsunuz, kimse bilmiyor artık… İyisi mi bırakmalı bu töreyi dokunmamalı tanınmış kimselere, onlar yapıtlarıyla yaşasınlar, tarihte yaşasınlar. Yapıtlarıyla yaşamayanları da adlarına sokak açmakla yaşatmaya kalkmayın.”

Makale
​Herhangi bir konuda bilgi vermek veya bir gerçeği savunmak için yazılan yazılara makale denir.
Makalenin temel öğesi fikirdir.
Makalede amaç bir düşünceyi kanıtlamak, o düşünceyi öğretmektir. Bu nedenle makale yazmak inceleme, araştırma gerektirir. Bilimsel verilerden yararlanarak bu araştırma gerçekleşir.
Makaleler, gazete ve dergi yazılarıdır.
Genellikle akademik konularda yazılır. Ekonomi, eğitim, bilim…
Öğretici ve bilimsel amaçlı yazıldığı için süslü bir anlatım yapılmaz. Ağırbaşlı ve ciddi bir anlatıma sahiptir ve nesnel nitelik taşır.
Herkes makale yazamaz makale yazarının alanında yetkin olması gerekir.

Deneme -Makale Farkı
1) Makalede bir düşünce kanıtlanmaya çalışılır. Denemede kanıt amacı yoktur.
2) Makalede duygu düşünce dile getirilmez, denemede getirilir.
3) Makalede ciddi bir üslup vardır; denemede üslup serbesttir, kurallar yoktur.
4) Makalede bir sonuca varılması şartı vardır, denemede bir sonuca ulaşma kaygısı yoktur.​

​​​​DÜNYA SICAKLIĞI DEĞİŞİYOR
​Küresel ısınmanın etkisi, hava sıcaklarının dünyanın her yerinde artması biçiminde olmayacak. Sıcaklığın artış oranı, orta enlemlerde ve ekvatorda, kutuplarınkinden daha farklı olacak. Örneğin ekvatorda, bu artışın, dünya ortalamasının çok altında olacağı tahmin ediliyor. Aslında bu ısınma, dünya iklim sisteminde köklü değişimlere ve aşırılıklara yol açacak. Öyle ki dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınlar gibi hava olaylarının şiddeti ve sıklığı artarken, bazı bölgelerde uzun süreli şiddetli kuraklıklar ve çölleşme olayları etkili olabilecek. Bunun yanında sıcaklık artışının kışları, yazlara göre birkaç derece fazla olması beklenir. Benzer bir durum geceyle gündüz arasında da görülecek. Gece sıcaklıklarındaki artış, gündüz sıcaklıklarındaki artıştan fazla olacak. Bu durumda karalar, geceleri eskisi kadar soğumaya fırsat bulamayacak. Yazla kış, geceyle gündüz arasındaki sıcaklık farkının azalması, bütün dünyadaki rüzgar çeşitlerini etkileyecek; fırtınaların yoğunluğu, gücü ve rotaları değişecek.
(…)
​Yağış dönemleri, miktar ve türlerinin değişmesiyle artan sıcaklık daha çok buharlaşmaya ve buna bağlı olarak da daha çok bulut oluşmasına yol açacak. Kısaca söylemek gerekirse dünyanın iklimi daha sıcak, daha nemli ve bol yağışlı olacak.

Söyleşi (Sohbet)
​Yazarın gündelik olaylarla ilgili düşüncelerini okuyucu ile konuşuyormuş gibi, içten bir anlatım biçimiyle yazdığı yazılara sohbet denir.
​Sohbet karşılıklı konuşma havası içinde yazılır. Yazar okuyucuya seslenir. Bu nedenle samimi bir havası vardır.
​Herkesi ilgilendiren konular üzerine yazılır. Sıkıcı olmayan her şey sohbetin konusu olabilir.
​Sohbet türünde çok fazla devrik cümle kullanılır.
​Bu türde yazarın kendi düşüncesi hakimdir. Bir şeyi öğretme veya ispatlama çabası yoktur. Amaç okuyucuyu konu üzerinde düşünmeye davet etmektir.

Deneme – Söyleşi Farkı
1) Deneme yazarı kendi kendine konuşur, sohbet yazarı başkasıyla konuşur. Yani deneme kendi kendine söylüyormuş havasında; sohbet karşısında biri var, onunla konuşuyor havasında yazılır.
2) Sohbetin dili denemeye göre daha samimidir.
3) Sohbet konuyu denemeye göre daha yüzeysel anlatır.

56 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam17
Toplam Ziyaret2620
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.115934.2526
Euro37.625337.7760
Hava Durumu
Saat